YIKIMCILARA ZORUNLU YANIT
Festival programı açıklandığında Emek sineması konusunda sessiz kalan IKSV, imzalarımızı ve
festival başından beri reklamlarla film arasındaki boşlukta yapılan Emek sinemasına destek alkışlarını
farketmiş, imza kampanyamıza destek olmuş ve 14 Nisan günü bir "Emek Sineması'nı Yaşatalım" toplantısı düzenlemişti.
Bu toplantıda proje mimarı
sinemaseverlere, sinemacılara ve basına projelerini tanıtmıştı.
Hıncal Uluç geçtiğimiz günlerde
proje mimarının bu toplantıdaki sunumunda ortaya koyduğu temel pazarlama noktalarına
paralel bir yazı
yazmıştı.
Uluç gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan yıkımcılara işte yanıt:
Öncelikle Emek sineması'nın adını Melek sineması olarak yazanların bundan böyle Istanbul'u Constantinople olarak
adlandırmak isteyeceklere ne diyeceğini merak ediyorum. Proje mimarının "Sinema orijinal localarına" kavuşacak demesi
de aynı şekilde anlamsızdır. Istanbul orijinal haline göre yeniden inşa edilirse, 15 milyon kişi evsiz kalacak demektir.
Teknik Rapor
Bir İTÜ raporunda sinemanın fuayesinin, tekrar ediyorum sinema salonunun değil fuayesinin olduğu binanın statik dayanımının, sinema açıldığı zaman
yapılan değişiklikle azaldığı ve binanın güçlendirilemeyeceği iddia edilmekteymiş. Öncelikli yanıtımız her bilimsel makalenin birden
fazla bilim adamının gözden geçirmesini gerektirdiği gibi, konunun en azından bir başka üniversite tarafından incelenmesinin şart olduğudur.
86 senedir geçirdiği depremlerle hasar almadığı bilinen binanın bilimsel çalışmalar sonucu bu haliyle zayıf olduğu ve
güçlendirilemeyeceği ortaya çıkarsa,
tüm binanın yıkılması yerine, en üst bir veya birkaç katının yıkılarak yüksekliği ve yükü azaltılarak yapının
güçlendirilmesi ve fuayenin korunması
imkanı araştırılmalıdır.
Balkonla ilgili benzer iddiaya yanıtımız da, balkon sonradan eklenmiş olduğundan, gerekiyorsa güçlendirme veya
küçültme seçeneklerinin araştırılmasıdır.
Kimse gitmiyordu
Doğal olarak sadece fuayenin statik raporu güvenlik nedeniyle sinemanın kapalı tutulmasına yeterlidir. Ancak anlaşılan
Hıncal Uluç da teknik rapora çok güvenmiyor ki, önce teknik konuları açıyor sonra da ‘Zaten kimse gitmiyordu ki’
diyerek ek nedenlere sığınıyor.
Bu konuda sinemaseverleri suçlayanlar veya ‘Biz gitmedik, yok oldu’ diye kendini suçlayanlar, önce Emek Sineması’nın film programını
değerlendirmelidirler.
Bilindiği üzere, özelleştirme kapsamındaki her şirket önce kendi haline bırakılır, şirkette aşırı kadrolaşmaya
izin verilir, teknolojik yatırım yapılmaz ki halk o kuruluşun ürünlerinden bıksın. Sonra birden ortaya bir kurtarıcı şirket
çıkar ve sihirli bir değnek değmişçesine şirket özelleştirmenin ardından tıkır tıkır çalışmaya başlar.
Emek için bunlar geçerli olmasa da, ortak bir nokta vardır. Sinemanın bugüne kadar işletmecisi olan Kurtuluş ailesi
çok iyi niyetli çalışsa da, yalnız bırakılmıştır. Emek piyasa filmlere yönelmişti
salonunun büyük olması nedeniyle. Bu zaten festivalde gidenlerin diğer zamanlarda gitmesine en büyük engeldi. Uygun
program nedir, sinema sanatının güncel örnekleri gösterilse ne olurdu sanki, diğer sinemalar vardı da kim gidiyordu
diyenleri duyar gibiyim. Buna en güzel yanıtı 6000'i aşkın sinemasever verdi zaten: Emek'in bir film merkezi olması
gerekiyor.
Koltukları Kirli, Elektrik Tesisatı Eski
Hangimiz koltuğumuza gazoz döküldüğünde veya evde elektrik arızası olduğunda evin yıkılması için müteahhit çağırıyoruz?
Sanki "oradan
tutturmazsak belki buradan ikna ederiz" şeklinde bir bahane silsilesinin parçası gibi duruyor bu sözler. Emek'i aslında
sevdiğini ama kirli olduğu için yıkılması gerektiğini söyleyenlerin ellerine bir bez ve sabun vermekten
başka bir çare gelmiyor aklımıza.
Önerilen Yeni Emek Projesi
"Çakma Emek" lakabını alması kuvvetle muhtemel bir alışveriş merkezi üstü kopya Emek sineması, her ne kadar bazı tarihi
unsurları orijinalinden alınarak kopyasına ilave edilse de, aynı işlevi göremez. Zaten Mimarlar Odası
yıkımın Türkiye'nin imzaladığı UNESCO ve Avrupa Birliği mimari koruma antlaşmalarını ihlal ettiğini söylemektedir.
Buna ilaveten sadece tarihi çevresinden kopartma işlemi bile, Topkapı sarayının üzerinde bulunduğu arazi çok değerli
diye Beylikdüzüne taşınmasını teklif etmek kadar abesle iştigaldir.
Yıkıma Karşı Çıkanlar Samimi Değildir
Hıncal Uluç burada bugüne kadar iktidarların kullandığı klasik savunmaya geçiyor. Samimi değilsiniz, olayı başka hesaplara
bağlıyorsunuz diyor.
Anlaşılan internet devrinde bu tip suçlamaların havada kalacağını bilmiyor hala. İşte yanda 6000'i aşkın sinemaseverin
imzasını içeren dilekçe. Buyursun söylesin, dilekçenin neresi samimi değil.
‘Sinema, tarih, kültür de neymiş, bunlar demode gomonist zihniyetin lafları’ dememiş ya,
herhalde buna sevinmeliyiz!
GELELİM ASIL SORUNLARA
ASIL SAMİMİ OLMAYANLAR KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASINI SİYASALLAŞTIRANLARDIR
Bu konuda asıl samimi olmayanlar binanın önce restore edileceği, sonra üst kat çıkacağı şeklindeki çelişkili
ifadelerle konuyu kamuoyu gündeminden uzak tutmaya çalışan
Kültür Bakanı Günay ve Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan’dır.
Şaşırtıcı olansa, bu konuda söz söyleyebilecek dört farklı merciinin, Kültür bakanının, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun, Istanbul Büyükşehir belediye
başkanının ve Beyoğlu belediye başkanının hep birlikte onay veya destek vermesidir. Kamuoyunun bu kadar sahip çıktığı, Türkiye'nin tüm müzelerinden,
IKSV'den de yoğun bir sevgi bağıyla bağlı olduğu bir sinemanın yıkımını bir demokraside görülmesi neredeyse imkansız bir tek seslilikle desteklemeleridir.
Bu tek sesliliğin sebebi nedir?
TEK KAZANÇ KAPISI RANT MI?
Bugün Emek sinemasını yıkmak isteyen zihniyet dün yağmur ormanlarını yok etti, atmosferi karbon gazına boğdu,
dünyayı ekonomik bunalıma soktu. En kısa vadede maksimum kar isteği, hazırı yemek, yarın yokmuş gibi yaşamak
şeklinde özetlenebilir küresel sermayenin ideolojisi. Asıl siyasal olan bu ideolojiyi tek gerçek olarak sunmaktır.
Halbuki dünyada bu ideolojiye "Amerikalı" lakaplı Fransa cumhurbaşkanı Sarkozy bile yüksek sesle itiraz etmektedir.
Hatırlarsanız "teknoloji" ilerliyor dediler kesekağıdını bıraktırdılar, hep birlikte plastiğe geçtik. Sonra hatamızı
anladık kesekağıdına geri dönüyoruz.
Aynı "teknoloji" şimdi bize semt sinemalarını bıraktırıyor, AVM salonlarına yöneltiyor. Ancak biliyoruz ki, Emek bir
kez yıkılırsa geri dönüşü olmayacak.
ÖZETLE
Sorun kesinlikle Emek'in iş yapmaması değildir. Emek bir Film Merkezi olarak yerli yabancı sinemaseverlerle kucaklaşarak
Türk ve dünya sinemasına hizmet eder, sene boyunca festivallere, yerli yabancı filmlerin galalarına ev sahipliği yapar.
Senelik farklı bilet sayılarında kademeli bir abonman/kombine bilet sistemi seyirciyle Emek Film Merkezini
bütünleştirir.
Bir türlü açıkça söylenmeyen asıl sorun Emek sinemasının maalesef bugün artık çok değerlenmiş bir arazi üzerinde bulunmasıdır. Cumhuriyet'imizin ilk yılında sinemayı kuranlar maalesef bugünleri düşünememişlerdir.
Mehmet Kurtkaya
|